David J. Eicher, Amerikalı bir astronomi yazarı olarak uzayla alakalı etkileyici bir yazı kaleme aldı. Eicher, Güneş'in her milyar senede bir aşağı yukarı yüzde 10 oranında daha parlak duruma yaklaştığını belirterek, bu yükselişin Dünya üzerindeki tesirlerini öngördü. Yazısında, bu enerji yükselişinın neticesinde Dünya'nın kavrulacağını ve okyanusların buharlaşarak yok olacağını ve bundan dolayı hayatın sona ereceğini ifade etti. Eicher'in Mars ile alakalı yazısı da ilgi çekiciydi. Mars, her vakit insanların hayal gücünü besleyen bir gezegen olmuştur. Geçmiş yıllarda, bilim kompu hikayeleri, Mars'ın sıcak ve davetkar bir gezegen olduğunu tasvir ederek burada ilerlemiş uygarlıklar hayal etmiştir. Fakat, teleskop teknolojisinin gelişmesiyle birlikte, gökbilimcilerin Mars'ta hayat bulma umutları azaldı. Fakat 20. yüzyılın ortalarında, Mars'ın mevsimsel değişikliklerinden kaynaklanan büyük ölçekli değişimler ile alakalı ciddi tartışmalar yaşandı. 1960'larda NASA'nın Mariner 4 ve ardından Mariner 9 gibi uzay araçlarıyla Mars'a gönderilen fotoğraflar, Mars'ın atmosferinin çok ince olduğunu ve yüzeyinin kupkuru ve krater dolu olduğunu gösterdi. Fakat bu araştırmalar, Mars'ın geçmişinde suyun varlığına dair ispatlar bulmaya başladı. Yapılan keşifler, Mars'ın yüzeyinde kurumuş ırmak yatakları ve göl fosilleri gibi suyun izlerini meydana çıkardı. Bu keşifler, Mars'ın suyunun büyük bir kısmının uzaya buharlaşarak kaybolduğunu, geri kalanının ise gezegenin kutupları ve kabuğunda bulunduğunu gösterdi. Fakat, bu suyun ne kadarının nereye gittiği hala bir gizem olarak kalmaktadır. Eicher, bu keşiflerin Mars'ın su tarihini ve gezegenin gizemlerini aydınlatmaya devam ettiğini vurguladı..kaynak:kamusonhaber.com.tr