…Ve işte o an, sessizce kapattığım kapı sadece bir odanın değil — bir dönemin, bir annenin içsel uyanışının da kapanan kapısıydı.
Kızım artık fiziksel olarak yanımda olmayabilirdi, ama onun sesi şimdi mektuplarında, gözleri fotoğraflarında, kalbi ise o küçük tahta kutunun içindeydi. Ve her şeyden önemlisi, onun sesi artık iç sesim olmuştu. Her kararımda, her nefesimde onun izleri vardı.
Ertesi gün, kutuyu evin en güvenli köşesine yerleştirdim. Gizlemedim, utanmadım, kaçmadım. Kutunun yanına küçük bir defter koydum. Başına şunu yazdım:
“Anne, seni şimdi duyuyorum. Artık sıranı ben koruyacağım.”
Günbegün ona yazmaya başladım. Acımı, özlemimi, hayatımdaki yenilikleri, en ufak ayrıntılara kadar paylaştım.
Çünkü biliyordum: O hâlâ dinliyordu.
Ve ben, artık sadece yas tutan bir anne değil…
Onun hikâyesini taşıyan, anlatan, yaşatan bir anneydim.